2022’nin İlk Seyri I.Bölüm (Vira Demir !)
Vira Demir !
Merhaba dedikten sonra hızlı bir girişle teknede tuvalet kullanma kabusundan bahsetmiştim sizlere. Ardından, tekneye seyir alışverişinden mi bahsetsem, yelkenli evimizi mi anlatsam, yoksa teknede en sevdiklerimi mi sıralasam ya da sinir olduklarımı mı paylaşsam diye düşünürken 2021 Eylül sonunda, sezonu kapattıktan aylar sonra seyre çıkınca işler değişti tabii :)
Önce bir tekneyi tanıt anlat demişti kaptan ama, araya bu
seyrimizi almaya karar verdim galiba. Teknede kaptan ne derse o, fakat bu
sayfada kaptan benim:).
Yılbaşından sonra Şubat başında seyre çıkmaya niyet
etmiştik aslında. İşler güçler izin verir mi bilemediğinizden ara sıra hayalini
kurup sevinmekten başka bir hazırlığımız olmamıştı doğrusu. Tek hazırlığımız,
teknede çalışmaya devam edebilmemiz için kullandığımız internet sağlayıcı
şirketimizi, gönderdiği yüksek faturalar nedeniyle değiştirip, yeni şirketle
anlaştıktan sonra seyre çıkana kadar yeni modemin yetişmesiydi. Yetişti:).
Bizim tekne bağlı bulunduğu yer itibariyle sert rüzgarlarla
içli dışlı olduğundan arada gelip, kontrol edip, gidiyorduk sezon
sonundan beri. Her geldiğimizde koltuk halatlarının aşındığını görüp, acık
ucundan kesip bantlayıp yeniden bağladık. Koltuk halatlarımız kuşa döndü, belli
ki sezona epey bir halat masrafımız olacak.
Poseidon müsade ederse Bodrum’dan çıkıp Knidos’ta bir gece alargada kaldıktan sonra Marmaris Selimiye’de kalıp, çalışmaya devam ederken birkaç gün dinlenmek, tekneyle ilgilenmek, yürüyüş yapmak ve sevdiğimiz dostlarımızı görüp güzel yemekler yemek niyetindeydik.
Seyre çıkmadan evvel Gümüşlük pazarından birkaç ot ve sebze alıp evde pişirip kaplara koydum. Evdeki buzdolabında bozulabilecek ve teknede saklamaya ve tüketmeye uygun olan ne varsa termos çantalarıma doldurdum. Limon, portakal, patates, soğan, sarımsak, peynir, ekmek, kıvırcık, roka..
İlk gün limanda bağlı halde teknede kalıp, aylardır
kalmadığımız için kapalı olmasına rağmen toz, tuz, küf, sararmış klozet ve lavabo, buzdolapları ne varsa elden geçti,
teknenin içini dışını bir güzel temizledik. Motor, jeneratör, baş pervane,
zincir, su yapıcı, halatlar, platform ve diğer seyir donanımları da gözden
geçirildi. Küçük bir takviye gerektiğinden markete gidip eksiklerimizi tamamladık. Tüm
gün nasıl geçti anlamadan akşam erkenden dinlenmeye çekildik. Sabah yine
erkenden tonozları atıp, koltuk halatlarımızı aldık ve Knidos’a doğru seyre başladık.
Ha bir de, geçen sene sezon sonunda ilk kez tembellik edip,
nasıl olsa yakında geliriz diye düşünerek mazot almaya uğramamış, sonrasında da
aylarca seyre çıkamamıştık. Yarımadadan ayrılmadan evvel mecbur mazot almak için
akaryakıt istasyonuna bordaladık. Pompa paneli fırfır dönerken gördüğümüz
rakamlara yutkunarak içlendik, kaptanla birbirimize bakıp bakıp
hüzünlendik. Görevli çocukla biraz da sohbet ettik;
Ben: “ Geçen yaz ne zaman gelsek mazot bulamıyorduk,
pandemi yasaklarının kalkmasıyla millet kendini denizlere atmıştı, bu sene sen
mazot var gel desen de biz gelemeyecek gibiyiz, ne olacak halimiz ? ”.
Pompa görevlisi : “Abla zengin mazotunu alıyor, almaya da devam edecek, olan balıkçıya, ekmeğini denizden kazanana oldu. Bir de amatör denizcilere, sizin gibi yelkencilere işte. Siz yine iyisiniz rüzgardan da faydalanıyorsunuz, adam bir iş yerinde çalışıyor, para yetmiyor mesela, hafta sonu da balığa çıkıp ekmeğini kazanıyor ya da evine balık götürüyor, artık onu da yapamayacak”..
Poseidon madem siz aylardır beni unuttunuz ben de sizi
görmezden gelirim dercesine, önce Güney,
Güneybatı ve son son varla yok arası Kuzeyli estirip, Bodrum Liman’dan aldığımız mazotu, depomuz henüz sindiremeden çatır
çatır öğüttürdü bize 3 saatlik seyirde. Giden mazota mı yanayım, Knidos’ta tek tekne olmanın keyfine mi bakayım, bu sessizlik
şahane dostum, kaptan kokpitte uyuyakalmış duyduğum tek ses horlama sesi, o da
benim huzurumun temsilcisi, hadi kendime bir yorgunluk atma viskisi koyayım
dedim indim mutfağa. Kokpite döndüğümde koy bayram yeriydi. Efeler, daha doğrusu
bir otobüs dolusu tura katılmış dedeler ve teyzeler Ege’nin yöresel dansı
olan zeybeğin harmandalı versiyonunu tur otobüsüne döşenmiş
gümbür gümbür hoparlörlerin eşliğinde eda ediyorlardı. 5.000 kişilik amfi
tiyatronun yanı başında 25 kişilik ekip inletiyordu koyu. Benim için bir çok önemi ve özelliği vardı bu günün ve keyfimi hiç bir şey bozamazdı.2022 yılının
ilk seyriydi ve kaptan ve miçonun 15. yıldönümü
tarihiydi 13 Şubat :).Ama yine de ilk anda duyduğum gürültü
beni bir sarstı önce. Sonra gülümsedim, çünkü keyfimi hiç bir şey bozamazdı
dedim ya. Nasıl ki ben alargada, bu şahane koyda, tek tekne olmakla mutluysam o
gruptaki insanlar da bu binlerce yıllık antik kenti görmenin keyfiyle dans
ederken mutluydular. Derhal silkelendim, az önce gürültü
dediğimi melodi olarak algılamaya başladım, her daim kokpit masasının bana ait
olan bölümünde bulunan dürbünümü aldım ve harmandalını izlemeye başladım. Aman
bir keyfettim ki şahane. Şansıma öyle şık ve zarif bir gruptu ki ve öyle güzel
dans ediyorlardı ki el sallayıp alkış bile tuttum. Kaptan da öyle derin uyuyordu ki yerinden kıpırdamadı
bile :).Birkaç şarkı sonra grup toparlandı ve gitti. Biz de kaldık bir
başımıza.
Geçtiğimiz yaz Knidos’un halini ve gördüklerimizi, yaşadıklarımızı düşünecek olursak, bırak demir atmayı iğne atacak yer olmadığından, 2.600 yıllık mahallede tek tekne olmak tarifsiz bir güzellikti. Bu koyda gün çok güzel doğuyor, gün batımı ise ayrı bir şölen. Bildiğim kadarı ile sezonda Datça merkezinden günbatımını izlemek için dolmuşlar kalkıyor.
15.yıldönümü kutlama yemeğimizde; seyre çıkmadan evvel evde
hazırladığım, zeytinyağlı pırasa, ıspanak, cibes, turp otu vardı. Otları haşlayıp süzdükten sonra kaplara koydum. Otların uzun süre
dayanması için, her zaman yaptığım gibi zeytinyağı, limon, sarımsak karışımı sos hazırlayıp yiyeceğimiz kadarına ekledim. Tabii ki olmazsa olmazımız
enginarlı sarımsak, siyah zeytin ve domates soslu makarnamız ana yemeğimizdi,
güzel bir kırmızı şarapla bu keyfi taçlandırdık.
Ertesi sabah vakitlice demir alıp Hisarönü’ne doğru
yola koyulduk. Apaz, geniş apaz derken, buz gibi 18 knotlar eserken, 5 saatlik
muhteşem bir yelken seyrinin ardından Selimiye koyuna yaklaştık. Sağlıklı
olmadığını bilsem de, kışın soğuk ve uzun yelken seyirlerinin sonuna doğru, tekne
sakinleştiyse, demir atmadan evvel, buz kesmiş eller ve acıkan karınları da bir
miktar sakinleştirmek için teknede bulundurduğum hazır çorbalardan yaptım. Biraz
da kırmızı acı biber kattım ki içimiz iyice ısınsın.
İşte geldik Selimiye koyuna. Knidos’tan sonra koca koyda mevcut bağlı tekneler dışında yine tek tekneyiz. İskeleye yaklaşınca arıyorum, biz geldik diyorum, koşarak geliyorlar, çok sevdiğimiz dostlarımız Leyla hanım ve Muhammet beyin restaurantı Sardunya’nın iskelesine bağlanıyoruz. Kocaman bir “Hoş geldiniz” gülümsemesiyle karşılanıyoruz. Öpüşüp sarılıp hasret gideriyoruz. Yaz aylarında plaj ve iskele yüzmek, güneşlenmek isteyenler için muhteşem, yüzme sezonu ardından da bizim gibi tekne ile gelenler iskeleye bağlanabiliyor. Kışın, işin bu kısmı pek keyifli doğrusu. Hop bir adımla yelkenlievimdeyim, hop bir adımla Sardunya’da keyifteyim.
Kış vakti Sardunya’da olmayı çok özlemişiz, yapılacak
yaşanacak çok şey birikmiş yine. O nedenle devamını sonraki yazımda anlattım.
Not: Yazının devamı gelecek !
Denizin altında, üstünde, yanında yakınında olmanız
dileğiyle..
Yelkenlievim ⛵️
Yorumlar
Yorum Gönder