2022`nin İlk Seyri II.Bölüm (Selimiye,Sardunya,Leyla..)

 

Selimiye, Sardunya, Leyla..

Yelkenlievim, canım benim, onun da bizim gibi keyfi yerinde, çünkü Selimiye koyundaki evinde :)


              

Sardunya iskelesine bağlandık 


  

Sardunya ailesi ile tanışmamız 10 yıl öncesine dayanıyor. Kaptan, ikinci el tekne bakmak için tüm gün Marmaris’te dolaştıktan sonra, Turgut’ta görmeye gittiği son teknenin sahibini arayıp “Kaptanım tekneni gördüm bunu sonra konuşuruz, benim karnım çok aç, bana bir yer söyle de karnım doysun önce” demesi üzerine aldığı tarifle keşfettik burayı. O tekneyi almadık ancak Sardunya ailesini tanıdık. O gün bu gündür özellikle kış aylarında her fırsatta gittik.









Sardunya 


 

Bilenler zaten bilir, herkesin Sardunya hikayesi de kendinedir. Bizimki de öyle. Bilmeyenler içinse, kurdukları hayali gerçekleştirip tam 36 yıl önce işe koyulmuşlar. Denizi, doğayı iyi okudukları gibi, turizm sektöründeki tecrübelerine yurtdışı vizyonlarını da eklemişler ve muhteşem bir iş çıkarmışlar.




Leyla hanım, Muhammet bey


İnsan olarak özel ve içten, işletmeci olarak son derece dürüst ve samimi, lezzet olarak şahane bir mutfakla yaz kış demeden misafirlerini ağırlıyorlar. Selimiye koyunda, cennet bahçesinde denize nazır butik bir otel ve restaurant Sardunya. Yemekleri kadar kahvaltıları da pek meşhur. Kendi bahçelerinden elleriyle topladıkları meyve reçelleri mis kokulu, yumurtalar evlerinin bahçesinden taze taze. Durmuş ustanın mezeleri, balık pişirme yöntemleri şahane. Tüm yıl boyunca tam kapsamlı olarak açıklar.

Buraya kadar ve dahası çoğumuzun bildiği, gördüğü yada duyduğu ve ilk fırsatta gitmeyi istediği Sardunya.

Ben size başka bir şeyden bahsetmek istiyorum; yaklaşın,

“Kışın Sardunya” !.

 

 


Benim asıl idolüm işletmenin sahibesi Leyla hanım, 

LeylamGüler yüzü, zarafeti, içtenliği, ekibini ve misafirlerini ailesi gibi sahiplenmesi, konuklarını evinde gibi ağırlaması bir yana deniz ve balık tutkusu bambaşka. O zarif kadın, emektar piyadesiyle (Ben kırmızı Ferrari diyorum) denize açıldığı, dümene geçtiği zaman adeta devleşiyor.

 




Leylam, güçlü, zeki, çalışkan, tecrübeli bir iş insanıdır, çalışırken her daim sade ve şıktır. Evlatlarına düşkün özverili bir annedir. Bir bakarsın kırmızı halıda yürüyen film yıldızları gibi çarpıcı ve zarif bir kadın oluverir, başka bir gün giyer spor kıyafetlerini çıkar dağlara ot toplar, yetmez gibi bir de özel lezzet katsın diye gözleme ateşine odun taşır, zeytine gider, bir bakarsın şalvar giyer süt sağar, takar bonesini mutfakta şef olur, beceriklidir. Herkese, her şeye yetişir, pratiktir. Başka bir gün alır üzerine bir yağmurluk, açılır denize, balığa çıkar, güçlü, serinkanlı, bilge ve kısmetlidir :)













Ferrari




Leyla hanım beni yine kırmadı ve biz 5 kadın balığa çıktık. Kaptanımız Leylam, kıdemli miço Nurten abla, güzel miço Gülay (iğneden kurtulan mercanı, eliyle denizden yakaladı gözümün önünde), nazlı miço Fatma abla ve bendeniz konuk miço:), tam 6 saat Selimiye koyu ve açıklarında balığın peşindeydik.

 








Hem koyu gezdik, hem de balık tuttuk.

 

Bu defa konuk balıkçı olmak yerine öğrenmeye niyetliydim. Tutulmuş balığı elime tutuşturup fotoğraf çektirmek istemiyordum. Kaptan ve tayfa kadın olunca, balık tutma hazırlıklarına başlamadan önce, kullan at eldivenleri geçirdik ellerimize, tırnak diplerimiz kara kara olmasın, ellerimiz akşama kokmasın diye:).Kaptan bir güzel anlattı işin inceliklerini, öyle anlaşılır ve sakin tarif etti ki o anda ikna oldum balık tutabileceğime. Çıkardık karides torbasını, başladık iğneleri yemlemeye. Leyla hanım ayakta, bir eliyle iğne yemliyor, diğer eli dümen palasında, tek ayağıyla da yol veriyor piyadeye. Öyle ihtişamlı bir duruş ki bayılıyorum bu haline.

                 


                


Hayran hayran kaptanı mı seyretsem, manzaraya mı baksam, fotoğraf mı çeksem, “balık tutmayı öğrenmeye bak sen miço” derken kendi kendime, iğneyi taktım parmağıma. O ne acıdır, of ki ne of. Sesimi çıkarmadım, turistik muamele görmek istemediğimden bozuntuya vermeden yem takmaya devam ettim iğnelere, hop saldım misinayı suya. ”Ben nasıl anlıcam geldiğini ?” dedim, “ O gelince tıktıklar, sen arada misinanı şöyle çek yukarı, indir aşağı anlarsın”dediler. Demeye kalmadan bende bir çığlık kıyamet “ Geldiii geldiii ”, “Çek” diyorlar "Çeeeek”, heyecandan mutluluktan balığı çekmem gerektiğini unutmuşum. Geldi !. Vallahi geldi. Çırpınıyor ama. İlk ağzımdan çıkan söz “Özür dilerim balık kardeş” oldu. Hemen müdahale edip, “Sakın üzülme, o şimdi çok mutlu soframıza geleceği için, sana gelmeseydi başka balığın midesine gidecekti” diye teselli ettiler beni. Acemi şansım yaver gitti ve teknede ilk balığı ben tuttum. Tuttum tutmasına ama tabii ki ilk balığımı elimle tutamadım, tutup da iğnesini çıkaramadım. Leyla kaptan hemen geldi yanıma, bir güzel iğneden kurtardı balığı, attı kovaya. Balık tutmak sakin insan işi, sabır işi derler, müthiş bir heyecanmış da meğer.

Hemen yemledim oltamı attım suya tekrar, hemen derken, bu arada diğer hanımlar kaçıncı kez attılar, tuttular farkında değilim :).

 

Gökkuşağı








Hem balık tutarız, hem kahvemizi yaparız













                               Attım ağzına, girsin boğazına !

 




Parmağım mı ? Kanamaya devam ediyor:). Mavi eldivenim mor olmaya başlamıştı, denize saldığım misinayı ıskarmoza taktım, çıkardım eldivenimi, daldırdım elimi suya çaktırmadan bir güzel yıkadım. Cebimdeki peçeteyle bastırdım, işte durdu bile. Hemen giydim eldivenimi, “O da ne ?  tıktıklıyor :)”.Hızlı hızlı çektim misinayı, bir kupesti gelen. Öyle heyecanlandım ki, bu defa korkmadan kendim tutup iğnesini çıkarıcam diye balığı öyle sıkmışım ki pulları çıktı, “Ben bunu yaka iğnesi yaparım kendime, yaka iğnesiii” diye çığlık atıyorum, iyice havaya girdim. Diğer kovalara, mercanlar, kupesler, adını bilmediğim başka balıklar, uskumru bile doluyor, benim balıklarım ise gözümde kocamanlar, pek gururluyum.

 




Bir güneş açıyor, bir yağmur geçiyor, gökkuşağı elimi uzatsam dokunacak kadar yanımızda, martılar etrafımızda, yeşilin mavinin türlü tonları başımı döndürüyor. Aynı anda yaşadığım sessizlik, denizin ve yağmurun sesi, kahkahalarımız..

 





 

5 kadınız. Şarkılar, anılar, öğretiler, neşemiz içinde olduğumuz eşsiz güzelliği süslüyor.

 

Akşam olmuş farkına varmadan, karaya çıkmak istemiyorum. Hava kararmadan dönüyoruz iskeleye. Kaptanım, komşular, çocuklar, kediler karşılıyor bizi. Nefessiz anlatmaya başlıyorum, öylesine mutluyum, enerji doluyum ki balıktan sonra yukarıdaki eve taze yumurta toplamaya gitmek üzere sözleştiğimizi unutmuşum, sakinleşip aklım başıma gelince hatırlıyorum ama geç kaldım çoktan. 


Hemen sıcak bir duş alıp, kurt gibi acıktığım karnımı, tuttuğum balıklarla doyurmak için Sardunya’ya geçiyoruz tekneden iki adımla.



Enfes pişirmişler, “Kendi tuttuğun balık daha bir lezzetli oluyormuş canım” diyorum kaptana. Hala bitiremedim balık tutma maceramı anlatmayı, şömine bizi ısıtıyor, rakı tüm yorgunluğumu alıyorken, kaptan benimle dalga geçiyor “Senin kupesler anlat anlat birkaç güne trança olmasın sakın”, ben beş yıl evvel Symi adasından aldığımız balık tutma sepetimi, gece denize indirip, ertesi sabahında demir aldıktan sonra, sepetin bağlı olduğu el incesinin salmaya dolanıp, kesmek zorunda kalınca, Agathonisi adasında o sepeti nasıl bıraktığımızı hatırlıyorum ve başlarken bitirdiğim balık tutma kariyerime devam etmeye karar veriyorum :).Her fırsatta Leyla kaptandan da bildiklerini bana öğretmesini istiyorum.

 



 

Yıllarca yaz kış demeden, beyaz yaka çalışan olarak gün değil saat değil dakikaları sayarak, Perşembeden mi kaçsak, Pazartesiye mi bağlasak diye uçağa atlayıp geldiğimiz iskelede, artık daha esnek imkanlara sahip olsak da, zaman yine su gibi akıp gidiyor kışın Sardunya’da. Sadece bizim gibi yelkenciler değil, motorsikletli gezginler, arabasıyla İzmir’den, İstanbul’dan çıkıp hafta sonunu değerlendirmek isteyenler, geçerken uğrayanlar, tadına doyamayıp otelinde kalanlar. Kışın kendine has devinimi öyle dinlendirici öyle huzurlu ki farkına varmadan geçiyor zaman.

 

Leyla’nın sahiplendikleri, koyun yerleşikleri bir bir ziyaretimize geliyor. Çoğunu tanıyorum, yenileri de eklenmiş, bazılarının yeni yavruları olmuş. Bir Badem var ki sormayın, nam-ı diğer Oburix , ağır adımlarla iskelede yürür, teknenin kıçına gelir, günlerdir açım bakışını atar ve teknede ne varsa vermek istersiniz, alır da :). Patisever oldukları için ayrı seviyorum Sardunya ailesini, öyle sadece kedileri, köpekleri değil, keçisinden kuşuna, tavuğundan balığına kadar kocaman bir hayvan sevgisi..

 

Badem (Oburix)


 

Suç üstü !







Güneşli günlerde sabah yürüyüşü yapanlar, kahvaltı veya akşam üzeri rakısına gelenleri izlemek, tekneye gelen ziyaretçileri beslemek, arada birkaç satır okumak ve yazmak, küçük yürüyüşler, tamiratlar, toplantılar, yağmurlu serin akşamlarda şöminenin başında keyifli yemekler, sohbetler derken bize ayrılan bir Selimiye’nin daha sonuna geliyoruz. Demir alma zamanı.

 



Sarılıp, vedalaşıp, kış bitmeden tekrar gelmek ve yine balığa çıkmak üzere Leylamla sözleşiyoruz.

Tadı damağımızda ayrılıyoruz.

Parmağım mı ? 

Ne olmuştu ki :)

 

Vira demir !

 

Hava yok. Yelken de yok. Güneş pırıl pırıl. Motora kuvvet. Depomuz litre litre vedalaşıyor aldığımız mazotla. Rotamızda Knidos.

 

Not : Yazının devamı gelecek !

 

Denizin altında, üstünde, yanında yakınında olmanız dileğiyle..

Yelkenlievim ⛵️









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“Beynelmilel Ehliyet !”

Tekne Misafiri Bohçası !

Mykonos Makarnası !

Teknede Tuvalet !

Baş Üstünde Kadınlar !